Toplumsal dönüşümün sesi, vicdanın ve dayanışmanın güçlü savunucusu Sabiha Karaosman; mücadeleyle yoğrulmuş yaşam öyküsünü, kadın liderliğini, girişimcilikten sivil topluma uzanan çok yönlü kariyerini ve "doğru insanlar" hareketini Ankara Life okurlarıyla paylaştı.

Doğru İnsanlar Dayanışma ve Düşünce Derneği'nin (Dİ-DER) kuruluş hikayesinden, kadınların ve gençlerin güçlenmesine yönelik vizyoner projelere; etik değerlere dayalı bir gelecek inşasından, toplumsal vicdanı ayağa kaldıran çalışmalara kadar birçok başlıkta ilham veren bir sohbet sizleri bekliyor. Ankara Life farkıyla, yalnızca bir röportaj değil; inançla yürünmüş bir yolculuğa tanıklık edeceksiniz. İyi okumalar dileriz.
Okurlarımız için sizi daha yakından tanımak isteriz. Sabiha Karaosman kimdir? Kariyer yolculuğunuzda sizi bugünkü kimliğinize taşıyan ilham kaynaklarınız nelerdi?
Ben mücadeleyle şekillenmiş, değerlerle büyümüş bir kadınım. 17 Ağustos 1969’da Kırıkkale’nin Çelebi ilçesinde doğdum. İlk öğrenimimi Ankara’da tamamladım. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Sağlık Kurumları Yönetimi alanında yüksek lisans yaptım. Ancak bana kim olduğumu öğreten şey yalnızca akademik yolculuk değil; hayatın ta kendisiydi.Hayatım boyunca; ahlak, vicdan, dayanışma ve adalet gibi değerleri ilke edinerek ilerledim. Bu yolculukta sadece bireysel değil, toplumsal fayda üretmenin de önemini gördüm. İşte bu anlayışla kurduğum Doğru İnsanlar Dayanışma ve Düşünce Derneği (Dİ-DER), inandığım ilkeleri kolektif harekete dönüştürdüğüm en önemli platform oldu.Kendimi yalnızca bir yönetici olarak değil, insanlara umut aşılayan, yol gösteren bir kadın lider olarak görüyorum. Çünkü inanıyorum ki kadınlar yalnızca değişime dahil olmaz, değişimin kendisi olur.
Doğru İnsanlar Dayanışma ve Düşünce Derneği nasıl doğdu? Bu oluşumun ardındaki ihtiyaç ve vizyon neydi?
Dİ-DER, yalnızca bir sivil toplum kuruluşu değil; ahlak, adalet ve dayanışmayı önceleyen bir duruşun adıdır. Bugün toplum olarak çok şey biliyor, çok şey konuşuyoruz; ancak çoğu zaman bu bilgiyi doğruya dönüştürmekte zorlanıyoruz. Biz bu noktada “doğruyu bilen, doğruyu paylaşan” bir hareket başlatmak istedik.“Doğru adımlar, doğru insanlarla atılır” ilkesiyle doğan derneğimiz, bireylerin kendi sorumluluğunun farkına vardığı ve toplumsal değerlerle buluştuğu bir yapıdır. Hiç kimseyi ötekileştirmeden, farklılıkları zenginlik kabul ederek toplumun her kesimini ortak iyilik paydasında buluşturmayı hedefliyoruz.Dİ-DER bugün çevre bilincinden gıda güvenliğine, madde bağımlılığıyla mücadeleden toplumsal farkındalık projelerine kadar birçok alanda sahada aktif ve çözüm üreten bir yapı olarak varlığını sürdürüyor. Özellikle kadınların ve gençlerin daha aktif katılım sağlayacağı, liderlik ve etik değerler temelli programlarımız ise şu an planlama aşamasında. Bu başlıklarda da yakın zamanda güçlü adımlar atmak için hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Çünkü biz inanıyoruz ki, doğru insanlarla başlanan her hareket; sadece proje değil, bir toplumsal dönüşüm başlatır.

Girişimci kimliğinizle sosyal fayda üretme arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Girişimcilik bana sistem kurmayı, stratejik düşünmeyi ve kaynakları etkili kullanmayı öğretti. Sosyal fayda üretmek ise bana insana dokunmayı, empatiyi ve toplumsal sorumluluğu kattı. Bu iki alan birbiriyle çatışmıyor, tam tersine birbirini besliyor.Dİ-DER’de yürüttüğümüz tüm projelerde girişimcilik tecrübem sayesinde yalnızca gönüllülük değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik, şeffaflık ve etki odaklılık prensiplerini de hayata geçiriyoruz. Çünkü biz sadece “yapmış olmak için” değil, gerçekten iz bırakmak için çalışıyoruz.
Türkiye’de sivil toplumun mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Derneklerin karşılaştığı temel zorluklar sizce neler?
Türkiye’de sivil toplum her geçen gün daha bilinçli, daha yaratıcı ve daha etkili hale geliyor. Özellikle genç kuşakta gönüllülük bilinci ve sosyal sorumluluk anlayışı giderek güçleniyor. İnsanlar artık sadece sorunları konuşmak değil; çözüm üretmek, fark yaratmak ve topluma katkı sağlamak istiyor. Bu da sivil toplum kuruluşlarına hem güç hem de büyük bir sorumluluk yüklüyor.Elbette yapısal sorunlar yok değil. Kaynaklara erişim, gönüllü sürekliliği ve sistemli çalışma kültürü gibi başlıklar hâlâ gelişmeye açık. Ancak biz Dİ-DER olarak bu alanlarda hem örnek olmak hem de kapasite geliştirmek için kararlılıkla çalışıyoruz. Her projemizde yalnızca bir ihtiyacı değil; aynı zamanda bir bilinci, bir kültürü inşa etmeye gayret ediyoruz. Çünkü inanıyoruz ki: Sivil toplum, toplumun vicdanıdır.
Kadın lider olarak bu alanda karşılaştığınız fırsatlar ve engeller neler oldu?
Kadın lider olmak; görünürlük, direnç ve istikrar isteyen bir yolculuk. Toplumun kadına biçtiği rollerin dışına çıktığınızda, çoğu zaman yalnız kalabiliyor, anlaşılmayabiliyorsunuz. Ancak ben hiçbir zaman bu yalnızlığı geri adım atmak için değil, daha çok kadının önünü açmak için fırsat olarak gördüm.Kadının yönettiği, kadınla büyüyen her proje daha kapsayıcı, daha vicdanlı ve daha sürdürülebilir oluyor. Dİ-DER olarak kadınların sadece katılımcı değil, karar verici pozisyonlarda yer almaları için özel projeler planlıyoruz. Çünkü kadınların liderliği görünür kılınmadan, toplumsal adalet ve gelişim tam anlamıyla gerçekleşemez. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” sözü, yalnızca bir övgü değil; kadına duyulan güvenin, saygının ve inancın en güçlü ifadesidir. O’nun açtığı bu yolda, Türk kadınının onurunu ve emeğini gururla temsil ediyor, her adımda bu mirası yaşatmanın sorumluluğunu taşıyorum.
Gelecek hedefleriniz neler? Hem bireysel olarak hem de dernek adına hangi projeleri hayata geçirmeyi planlıyorsunuz?
Bireysel hedefim, daha fazla kadına ve gence ilham verebilmek. Sadece konuşan değil, harekete geçen bireyler yetişmesine vesile olmak. Dİ-DER olarak ise yerel ve ulusal ölçekte daha kapsayıcı, daha etki odaklı projeler geliştiriyoruz.“Birlikte Yeşeriyoruz” adını verdiğimiz çevre kampanyasıyla doğayla, “Madde Bağımlılığıyla Yüzleşmek” panelleriyle gençlikle, “Gıda Güvenliği” eğitim programlarıyla halk sağlığıyla buluşuyoruz. Ayrıca gençlere yönelik etik değerler, liderlik eğitimi ve gönüllülük bilincini artıracak yeni programlar için hazırlıklarımız sürüyor.En büyük hayalim ise şu: Doğruyu bilen, doğruyu paylaşan ve dayanışmayı yaşam biçimi haline getirmiş bireylerin çoğaldığı bir toplum. Bu hayali birlikte gerçekleştireceğiz.

