Kışa henüz girerken muhalefet cenahında kara kış mı başladı?..
Müdavim ve kadrolu yorumcuların skeçlere konu olan subjektivite ve tarafgirliklerini bildiğim için genelde televizyon izlemem.
 
Benim açımdan zaman kaybı ve verimsizlikten başka bir şey değil çünkü…
Tabi, bir elin parmağını geçmeyecek kadar da olsa ilmini/bilmini ve aklını öne çıkaran, gerçek değerlendirmeleri dile getiren ve olayları elinden/dilinden geldiğince objektif yorumlamaya çalışan istisna yorumcular da var,
Bunu da belirteyim ki onların da hakkını yememiş olayım!

Geçen gün genç bir okurum İYİ Parti’li Ümit Dikbayır’ın bir televizyon kanalında yaptığı açıklamaları gönderdi.
Çok şaşırdığını söyleyip düşüncelerimi sordu.
Üşenmedim ve oturup epeyce bir kısmını izledim.
İzlerken ve sonrasında acı acı gülümsedim sadece…
Doğrusu ben şaşırmadım.
Aklıma gelen tek şey “Ben bu filmi daha önceleri çok görmüştüm.” demek oldu.
Mesajı gönderen okurum genç olduğu için şaşırması normaldi ama siyasetin genetiği böyle, devir değişir/isimler değişir/partiler değişir ama saray entrikaları değişmez.
Yazılı olmayan bu siyasi kuralın son örneğini de İYİ Parti yaşıyor ve dolayısıyla İyi Parti özelinde Türk siyaseti yaşıyor.
Parti genel merkezi değil de resmen Bizans sarayı…
Entrikanın bini bir para.
Anlatılanları dinlerken Dallas dizisi izliyorum gibi hissettim bir an…
Neler varmış neler,
Neler olmuş ve oluyormuş neler…
Tüm bunlar karşısında Akşener’in savunusu şu:
“…maalesef bir psikolojik savaşla baş başayız. Ben de diyorum ki vız gelir, tırıs gider.”
Kırk yıldır Türk siyasetini yakından takip eden birisi olarak Akşener’in bu sözlerine şaşırıyorum.
Üstelik bu Akşener 28 Şubat sürecini İçişleri Bakanı olarak yaşamış ve o bugün zikrettiği psikolojik savaşın tillahını o dönemde görmüş birisi…
İşte bu Akşener’in bugün bunları nasıl söyleyebildiğine şaşıyorum ben…
Partinin istifa eden/istifanın eşiğine gelen/disipline sevk edilen vekilleri “haya/edep/ahlak” diye yakınıyor,
Akşener’e bakıyorum, o da “haya/edep/ahlak” diye yakıntısını dile getiriyor.
Kim haklı?/Psikolojik savaşı yapan kim veya hayasız/edepsiz/ahlaksızca itham edilen kim?
Hepsi birbirine karışık/at izi it iziyle birleşik…
Bir de “Vız gelir tırıs gider diyor.” söylemi var ki tam bir siyasi komedi..
Sayın Akşener, tırıs giden ve partiyi terk edenler peş peşe…
Edecek olanlarsa cabası…
Bırak “vız gelmesini”, gelen bir adım yok/nefes yok/oy yok/seçmen yok…
Öyle görüyorum ki son birkaç yıldır Sayın Akşener CHP ile sık görüşünce oraya benzemiş ve partisi için “Küçük olsun benim olsun.” düşüncesinde sabitlenmiş!
Ama ben söyleyeyim: Siyasî gidişat ne olursa olsun CHP’nin kemikleşmiş bir oyu var ve en kötü zamanında bile o yüzdeye ulaşır.
Fakat senin ve partinin böyle bir lüksü yok!
Hızla girdiğin siyaset sahnesinden aynı hızla silinirsin.
Ki gidişat da onu gösteriyor.
Bir önceki yazımda Türk siyasetine ve özellikle CHP harici muhalif partilere dair soruları tam da bu yüzden sormuş, siz okurlarımı beyin jimnastiği yapmaya davet etmiştim.
Daha durun siz, turpun büyüğü heybede…
Yerel seçime yaklaştıkça ve hemen akabinde olanları sizler şaşkınlıkla izleyeceksiniz ama ben yine şaşırmayacağım.
Neden?
Çünkü geçmiş bilenler için görünen köy kılavuz istemez.

Sonuç:
2028 seçimlerine kadar köprünün altından öyle sular akacak ki…
Eminim, Erdoğan kıs kıs gülüyordur olanlara.
İYİ Partide yaşananları gördükçe Ak Parti’den ayrılıp partileşenlerin acı biber yemiş gibi kıvrandıklarını düşünüyorum.
İYİ Parti’de bunlar oluyor ve olduruluyor ise bize neler olur diye karın ağrısına girmişlerdir bile…
Çünkü benim bildiğim ve iç siyasetin kompedanı olan Erdoğan onların da uykusunu kaçırıyordur.
Neden?
Siyasette kartlar yeniden karılmaya başlandı ve bu, bence Erdoğan’ın kontrolü/ilgisi ve bilgisi haricinde cereyan etmez, edemez!

Son olarak:
Arkadaşlar!
Sayın Akşener bilfiil yaşadığı 1997 sürecini unutmuş olsa bile o süreçte yaşananları/DYP’nin yaşadıklarını/konjonktürel şekilde Demokrat Türkiye Partisi’nin kurulması ve nasıl bittiğini ben hiç unutmadım ve detaylarını hâlâ dün gibi hatırlıyorum.
O yüzden “Ben bu filmi önceden de izlemiştim.” dedim yukarıda…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.